RÜZGÂR GİBİ GEÇEN, ÇIRA GİBİ YANACAK OLAN YAŞAM
Günümüzde her şey, sevgiler, aşklar bile tüketilirken, gerçekte asıl neyi tükettiğimizi fark edemiyoruz; en acı tüketim,dünyadaki tek servetimiz olan yaşamdır. Yaşam içimizde sevgi varsa yaşamdır. Sevgiyi belli bir sınırda düşünüyoruz. Sınırlanan sevgi ise gerçek sevgi değildir. Bu nedenle yaşamın, mutlu, sevinçli, korkusuz olmamız, başarmamız ve yaratmamız için bize verdiği fırsatları kullanamıyoruz.
Evrendeki en büyük veya tek güç sevgidir. Ne yazık ki gönüllerimiz boş. Sevgiden konuşarak, sevgi üzerine kitaplar okuyarak, yazarak ona sahip çıkmaya çalışıyoruz. Sevgi sahip olunacak bir şey değildir. Sevgi, sevginin kendisi olmaktır. Ancak bu koşulla gerçekten yaşamış oluruz. Koşullu da olsa sevebildiğimiz her şey bizim için gerçek sevgiye yükselmenin fırsatıdır.
Zaman içinde, daha doğru ve daha iyi olanı seçebildiğimiz, farklı zamanlar vardır. O zamanlar Yaratan’ın bize seslendiğini, bize sevgisini ifade ettiğini hissettiğimiz zamanlardır. İşte gerçek zaman, gerçek yaşam, o daha doğru ve daha iyi olanın eyleme geçirildiği zamandır; onu sürdürebildiğimizde, zaman genişler, sanki hızı düşer. Bir hayırlı işin peşinde, temiz bir gönülle koştururken, sanki gün daha uzundur. Tersine durumlarda hafta pazartesi-Cuma diye iki günden ibaretmiş gibi zaman hızlanır. Yaz ne zaman bitti, kış ne zaman geldi dediğimiz durumlar, “rüzgar gibi geçen” ömürler.
Üzerimizdeki sevgi dolu sistem, sevgiye bir türlü erişemeyen insanı daha fazla hayırsızlıktan korumak için zamanın yavaş akmasına izin vermiyor.Hayra dönük eylem varsa zaman genişliyor, hızı düşüyor. Bu eylem sürüyorsa genişleme ve yavaşlama nereye kadar gidebilir? Sonsuz genişlik ve sıfır hızın anlamı belki an’dır.
Sevginin sözü ile avunan insanlık, içinde doldurulamayan büyük bir boşluk, giderilemeyen büyük bir yalnızlıkla yaşamaya mahkum olmuştur. Çünkü sevginin yaşanmadığı yerde kalpler ayrıdır.
Sevgi ve zaman aynı şeydir. Zamanı anlamak ve yaşamak, sevgiyi anlamak ve yaşamaktır; zaman olmak, sevgi olmaktır. O zaman ne boşluk, ne ayrılık ne yalnızlık kalır.
Dünyamız, daha geniş söylersek Evrenimiz yeni bir zamana giriyor. Bu bilgi dünyanın her yerinde, dinleyen kalplere iniyor. Peki bu yeni zamana nasıl hazırlanacağız? Zaman bizden neyi istiyor? Sevgiyi yaşamadıkça bunu bilemeyiz. Tebliğleri, kitapları okumakla bir yere varamayız. Çünkü sevgi dahil her İlahi Gerçeği gönlümüzle değil zihnimizle karşılıyoruz. Zihnimiz ise sevmemek, küsmek, uzak durmak için sayısız neden bulur. Çünkü zihinde O’ yoktur; zihin benliktir. Zihin O’nun Sevgisini algılamaz. Zihin gerçek önünde sağlam bir duvardır.Zihnin farkına varmak ve onun tuzağına düşmemek için gönülce O’na dönük olmak çok önemlidir.
Üzerimize yağan son zaman bilgisi nedenile daha güçsüz olduk. Çünkü o bilgi sevginin ta kendisi olduğu halde, zihinlerde sevgi eylemine dönüşmüyor.Eylem yoksa güç kaybı vardır. Gücü yükselten eylemdir.
İçinde bulunduğumuz geçiş döneminde yüksek sevgi enerjisinin dozu yavaş yavaş artmaktadır. Sevmek, hayır olmayan şeylerden kendi isteğimizle uzaklaşmaktır: bu bir anlamda ıstırapsız yanmadır. Zaman bitip, yüksek sevgi enerjisiyle karşılaştığımızda ise yanmak, hayırsızlıklarımızla birlikte, ıstırapla çıra gibi yanmaktır.
04. 10. 08
