YAŞADIĞIMIZA DEĞECEK RUHSAL AMAÇLARI GERÇEKLEŞTİRMEK
Büyük bir yolun yolcularıyız. Vaat edilen şuura ulaşmak istiyoruz. Fakat bu isteği destekleyecek bir zihin yapısına sahip değiliz. Zihnimiz toplumdaki bir takım güçler tarafından yönetiliyor. Nasıl giyinmeliyiz, nasıl yaşarsak dolu dolu yaşamış oluruz. Başarı, doğruluk, saygınlık, güzellik, mutluluk nedir ve hatta biz kimiz; bütün bunlara toplumsal bir gücün karar verdiğinin farkında mıyız?
Farklı bir amaca yönelmek, özellikle Gerçek Yolcusu olmak gibi bir amaca sahip olmaktaki tek engel, beynimizin, düşüncelerimizin, değer yargılarımızın toplumsal güç tarafından yönetiliyor olmasıdır. Dünyada başarılarıyla tanınan ne kadar insan varsa hepsi beynini doğrudan kendisi yönetmiş, neyi nasıl düşüneceğine, ne yapacağına, neye değer vereceğine kendisi karar vermiştir. Bu yaşamına, yaşamına anlam verecek amaçlarına ve kendine sahip çıkmaktır. Bu tutumu hangi çerçeveye kadar sürdürmeliyiz?
Böyle düşününce ilk aklıma gelen kişi Atatürk’ümüzdür. Tamamen kendisi olarak yaşamış ve dünyada bir dönemin açılmasını sağlamıştır. Çevresinde onu gerçek anlamda onaylamak şöyle du
rsun, anlayan bile yoktu; engellemek için idamına bile karar verildi. Peygamberler, bilim adamları toplumun gazabına uğradılar, kimi öldürüldü, kimi zindanlara atıldı. Ama bugün insanlık onlara şükran borçlu olduğunu biliyor. Bu örnekler belki çok büyük. Ancak daha küçük, sayısız örnek de var; her türlü zorluğa katlanarak tehlikeleri göze alarak, evinden kaçıp, yarı aç yarı yaşayarak büyük sanatçı, yazar, mucit, kâşif vs olanlar gibi. Bu kişilerin ortak özelliği, amaçlarına asla önlenemeyecek biçimde bağlı olmalarıdır. Kişi başardıktan sonra toplum onu yüceltir; ama başarıncaya kadar, başarmaması için elinden geleni yapar. Toplum deyince çok uzağa gitmeye gerek yoktur. Ailemiz büyük toplumun evimizdeki uzantısıdır. Komşularımız, arkadaşlarımız, iş yerimizdeki kişiler hepsi, toplum adına bizi kontrol altında tutar, ellerindeki klişelere uymayan her tutum için bizi engellemeye çalışırlar.
Eğer, yaşamımızın amacı olarak gördüğümüz bir konuda şu veya bu biçimde engellendiğimizi düşünüyorsak, amacımız zihnimizde yeteri kadar açık ve net değildir ve biz yeteri kadar kararlı, istekli değilizdir. Amaç için ne kadar zaman ve emek harcamayı, nelerden vazgeçmeyi göze alıyoruz? Her amaç, özel bir yaşam biçimini gerektirir. “Hem o, hem bu” diye bir yaşam biçiminde başarı yoktur.
Ayrıca başarmanın diğer iki şartı da, asla vazgeçmemek ve sonuçlara razı olmaktır. Amaçlarımızı gerçekleştirmek için Ruhsal Sistemle pazarlık edilemez. Bir verip üç alınmaz. “Madem ben rahatımdan, keyfimden ve diğer bazı şeylerden vazgeçerek bu yüksek amaca kendimi adadım, öyleyse sonuç istediğim gibi olmalı” mantığı burada geçerli değildir. Yalnızca inançla yaptığımız şey önemlidir. Çünkü büyük resmin hangi köşesini tamamladığımızı bilemeyiz, sonuçları göremeyiz. The Beatles Grubunun gitaristi John Lennon gerçekte spiritüel eylem ve sevgi adamıydı. Bütün olanaklarını, inandığı mesajı vermek için kullandı. Barış ve sevgiden yana sayısız insanı şarkılarıyla bir araya getirdi. Çoğumuzun zihnini yöneten, savaştan ve düşmanlıktan yana olanlar, onu deli olmakla suçladılar, ondan nefret ettiler; ABD’ de oturma iznini yıllarca süren davadan sonra ancak alabildi. Onunla alay etmek, onu küçük düşürmek için, televizyoncular, gazeteciler ona hep aynı soruyu sordular: “Peki, sen ömrünü buna adadın diye dünyadan savaş ve nefret kalktı mı?” Hayır. Ama o insanlık şuurunda önemli bir yükseliş sağladı. Ve o bunu gördü. Onunla ilgili çok güzel bir söz var: “O kimdi? Yazar, oyuncu, söz yazarı, gitarist, şarkıcı, ressam, politik eylem adamı? O hiç biri değildi. O hiçbiriydi.” İşte ruhsal bir başarı için, şu bu özveri falan boş sözler, “hiçbiri” olma şuuruna yükselebiliyor muyuz?
Tiryakisi olduğumuz, ancak bizim amacımız için kullanacağımız gücü sömüren bozuk duygularımız, dedikodularımız, korku ve endişelerimizden, geçmişten sürükleyip getirdiğimiz kırgınlıklarımız, bağışlamazlıklarımızdan vazgeçebilecek miyiz? Hiçbir yüksek amaç, bunları yol arkadaşı olarak yanında istemez.
Altında en kolaylıkla kaldığımız telkin “Bu çok zor. Ben daha fazlasını yapamam” dır. Hep şunu unutuyoruz: insanlık için, ruhsal varlığımız için istekle, kararlılıkla, en temiz duygularla yola çıktığımızda asla yalnız değiliz. “Siz içinizi düzetin, biz dışınızı düzeltiriz” , “doğruların görünmeyen orduları vardır” sözleri, muhteşem bir bilginin ifadesidir.
Duyularımızın dışındaki Büyük Alem’in varlığını, gücünü, layık olduğumuz yerde bizimle işbirliği yaptığını biliyoruz. Öyleyse, bizde yeteri kadar istek, kararlılık, vazgeçmezlik, ciddiyet varsa, engel gibi gördüğümüz durumları, O Kozmik GÜC’ ün anında ortadan kaldıracağını da bilmeliyiz.
En iyisi biz gücümüzü inkar etmeyelim ve kendimizi gerçekten güçsüz hale düşürmeyelim. Yaşadığımıza değecek ruhsal amaçlarımızı gerçekleştirelim.
27.05.2008